İYİLİK İÇİNDİ HER ŞEY (Bayanay)


Sülbiye Yıldırım

Henüz hiçbir şey yaratılmamışken, uçsuz bucaksız su her yanı kaplamışken, her şeye ruh veren Ak Ana’nın ‘yarat’ diye buyurduğu Ülgen, yeri göğü, insanı yarattığında, yaratanın ve yaratılanın yanındaydı yedi ruhun bileşkesi Bayanay! Ormanın ruhu, balığın ruhu, avın, avcının ruhuydu. İnsana var olmayı, yaşamını sürdürmeyi öğretendi. Çocukların koruyucusu, soyun sürdürücüsüydü.

Günlerden bir gün, ne oldu nasıl olduysa amansız bir hastalığın pençesine düştü insan. Doğayla, doğasıyla uyum içinde yaşarken, hastalığın etkisiyle olsa gerek, doymak bilmez iştahına esir oldu. Hayvana, ormana, havaya, suya, toprağa doymayacakmışçasına saldırıyor, tükettikçe tüketiyordu. Birçok hayvanın soyunu kurutmuş, birçok ormanı yok etmiş, birçok akarsuyu, çayı kurutmuştu. Havayı ve toprağı da kirletmiş, kendisine düşman etmişti. Zehirliyor, zehirleniyordu. Bayanay olanlar karşısında yüreğinin acısı gözlerinde,

“Biliyor musunuz, bin yıllar öncesinden bugüne ulaşan kehanetin gerçekleştiğidir tanıklık ettiğimiz. Sudur Biçik’te* yazar, insan denen yaratılmışın yolunu şaşıracağı, kendisiyle birlikte dünyayı da yakacağı!” dedi fısıltıyla yanındakilere. Ardından doymaz bir talanı gerçekleştirenler duysun diye, bağırmaya başladı sesinin çıktığınca;

“Kıymetini bilmedin kutsalın. Yok ettiğin dünya değil, yaşamın ta kendisi! Birlikte ölüyorsun öldürdüklerinle! Aymazlık içindesin! Yaşama birlikte can verdiğimiz tanrılar, tanrıçalar, yarattıkları dünyanın tamamlayıcısı olarak düşünerek ruh üflediler sana. Oysa sen sırrını çözdükçe terk ettin doğayı! Hükmetmeye kalktın kâinata! Haddini aştın, yabancılaştın doğana! Unutma! Ak Ana’nın çocuklarısınız hepiniz, Umay’ın korudukları, Bayanay’ın yaşamı bağışladığı Mergen’in akıl verip yol gösterdiği, Unutma!”

Bayanay dağların en yücesinden seyrediyordu yangın yerine dönmüş dünyayı. Oysa bunların hiçbiri yaşanmazdı eğer insan eline verilen ipuçlarını görseydi. Uzun, upuzun günler geceler boyunca süren orman yangınlarının başladığı o kara günün çok öncesinden belliydi olacaklar. Havalar aşırı sıcakla, aşırı soğuk arasındaki dengesizlikte serseme çeviriyordu canlıları. Tayfunlar, kasırgalar tersyüz ediyordu yaşamı. Seller önüne katıp okyanuslarda eritiyordu kardeşlerini, başlarına yıkıyordu çatılarını ama umursamıyordu insan.

Toprağı çöle çevirmiş, ufaladıkça ufalamıştı kamçılı rüzgârlar. Suları kuruyan Aral Gölü’nü çabucak silmişti haritadan bir el, umursamamıştı hiç kimse. Gözler kör, yürekler çöldü. Hiçbir şeyin farkında değildi yaşayan “akıllı”lar. Güzel duyguları törpüleniyordu insanın, acımasızca. Kimse ne yediğinin farkında olmadan tükettikçe tüketiyordu Doğa Ana’nın sunduklarını. Büyük kıtlıktan çıkmışçasına, hiç doymayacakmışçasınaydı tüm saldırılar bereketli sofraya. Bütün gözler perdelenmiş, bütün diller yıkılmış, bütün eller kirlenmişti. Hiç kimse olan biteni umursamıyordu. Kardeşini anlamayan, atasını tanımayan, insanlığını unutanlar, yangından mal kaçırır gibi yiyip yutup kopartıyordu, bir parça daha, bir parça dah.., bir parç… bir… …

Gözlerinde acı, dağların en yücesinden izliyordu her şeyi Bayanay. Sanki Erlik saklandığı dünyasında demiri ısıtmış, örsün üstüne koymuştu yine. Vurdukça vuruyor, vurdukça vuruyor, vurdukça şehvetengiz istekle inceltiyordu demiri, kıl gibi. Her vuruşunda örsün altından karanemeler, körmesler yerine koronalar fırlayıp yeryüzüne yayılıyordu bu kez. Koronaların tacı gözleri kamaştırıyordu. Herkes ışıltısına kanıp takılıyordu tacın arkasına uyurgezer gibi. Herkes taçlı olana tapınmayı alışkanlık edinmişti.

Bayanay çareyi biliyordu! Yok olmanın kıyısında, taçlı olana tapmaktan vazgeçmeli, uyanmalıydı artık insan! Bu aymazlık son bulmalıydı! Yüreği kanıyor, gözleri yanıyor, içinde kabaran kızgınlığı göğsüne sığmıyordu ama tanrıçaydı o. Yaratılmışlara kızmak kolaya kaçmaktı. Korumalıydı çocukları yeniden. Güzel bir dünyayı yaratmak için taze fidanlara can suyu vermeliydi. O taze fidanlar ki atalarına yol gösterecek, yeniden kuracaktı yaşanası dünyayı! İş başa düşmüştü yeniden, Bayanay yol göstermeliydi.

*Sudur Biçik: Altay Türklerinde destan kahramanı ya da düşmanlar tarafından, geçmişle ilgili bilgiler edinmek için kullanılan kitap. Göktürklerde Irg Bitig olarak geçer. Eski bir edebi biçeme sahiptir. Kadim Türk töresi ve evrensel erdemleri aktarmaktadır.