Deniz Dağdelen Düzgün
FREYR
“Nasıl mutlu oldum iki yaz,
nasıl mutlu oldum kardeşler.
Salkımsöğüt bir, ben iki,
bir üçüncü var mıydı bilmiyorum.
Üçüncü vardı elbet,
bir yaban ördeğinin sevincini taşıran,
bir sonbahar gibi köpüren,
Temmuz’a benzese de,
öyle oldum ki anlatamam. “
Turgut Uyar
Otobüs garaja yaklaşır, küçülür içindeki genç adam. Acımış gözlerine bir kent düşer, elinde bavulu, bavulunda eşyaları, yüreğinde, bavula sığdıramadıkları. Yazdır, aylardan belki haziran, hani faili çoğu şairin, oysa yine de içinde ayrı bir şiir barındıran o sarı kanlı ay. Okulundan memleketine dönmüştür genç adam ve evine doğru yola koyulur. Kurak geçen onca gurbet ayından sonra, bereketli bir yorgunluğun sürüdüğü ayakları giderek büyür. Varır sonunda evine. Anlar ki yıllar önce topraklarını büyütmek için terk ettiği, nice zaman sonra bir bir yitirerek elindekileri, vuruşa vuruşa geri çekildiği bir ülkedir annesi.
Ne vakit yazı düşünsem, memleketimden uzak okul yıllarımın bitişi gelir aklıma. Çoğu kişi için berekettir elbette yaz, ne ki, benim için biraz daha fazlası. Temmuz sıcağının dövdüğü kaldırımlarda, uzun süre uzakta kaldığım dostlara kavuşmanın kavurucu bereketi. Elbet herkes için farklı anlamları vardır ki alıntıladığım Turgut Uyar da bunlardan biri. Turgut Uyar’ın bilmediği “Üçüncü”yü düşünürken düştü aklıma Freyr. O kim mi?
Freyr, İskandinav mitolojisinin ana bereket tanrısıdır. İskandinav paganizminde en önemli tanrılardan biri olarak kabul edilen Freyr’in adını andığınız an, akla gelecek ilk kavramlar hasat, güneş ve yağmurdur. Mitoloji denen çok ayaklı ağacın köklerine yolculuk ettiğiniz zaman, Freyr’in Vanir tanrılar ailesinin bir üyesi olduğunu görürsünüz. Deniz tanrısı Njord’un oğludur, bir devin kızı olan Gerd ile evli olan Freyr’in bir de Fjölnir adında çocuğu vardır. Mitolojinin nüfus memurluğunu burada bırakarak, tanrı Freyr’in sayısız tanrıça ve devin yüreğine aşk düşürdüğünü de iliştirerek farklı bir açıdan Freyr’e bakalım.
Diğer Vanir tanrıları da dikkate alındığında, kendisine en çok ibadet edilen tanrılardan biridir Freyr. Öyle ki, bizim coğrafyamız için en önemli mitolojik tanrıçalardan olan Kibele gibi, kendi toplumu için de hem tarihte, hem bugün fazlasıyla önemli olan Freyr, bereketi de simgelediği için doğal olarak tüm tanrılardan bu noktada ayrılır ve daha özel bir konuma erişir. Zira insanların refahı, Freyr’in merhameti ve yardımseverliğine bağlıdır. Dolayısıyla, gönlünün hoş tutulması gerektiğine ayrıca bir başlık açmak bu noktada gereksizdir. Özellikle, iki insanın bereketi olarak görülen evlilik ve düğünlerde bir de en çok da hasat mevsiminde Freyr’e adaklar adanır.
İskandinav mitolojisindeki dokuz diyardan biri olan Alfheim’ın yöneticisi olan Freyr, İskandinav şiirinde de kendisine yer buluyor. İnsanın doğayla kesiştiği yerde iki kuzen olan ve farklı coğrafyalarda da benzer akrabalık ilişkisine denk geleceğiniz bu iki disiplinin yolu, söz konusu Freyr olunca hepten birleşiyor. Şiirlerde onun için “Tanrıların en önde geleni”, “Hiç kimsenin nefret etmediği” tanımlamaları yer alırken, bunun bir miktar da “Bereketin kaybolması” korkusundan kaynaklandığını söylemeden geçmek doğru olmaz. Gullinborsti adını verdiği, altın kıllara sahip, hava ve sudan hızlı koşan domuzunun çektiği arabayla yolculuk eden Freyr, her ne kadar bereket tanrısı olarak bilinse ve kendisinden nefret edilmese de, savaş söz konusu olduğunda da meziyetlerinden söz ettirerek mitoloji tarihine ayrı bir doku bırakır. Askeri yeteneğinin çok iyi olduğu anlatılan Freyr, Aesir ve Vanir Savaşı‘nda Vanirlerin lideri olarak savaşır. Ne ki savaş sona erdikten sonra barışın sürekli korunması için rehine olarak karşı tarafa verilir. Bu yüzden Aesir‘in arasında yaşamak zorunda kalmıştır.
Peki nereden gelir bu tanrının adı? Karakteriyle uyumlu olarak, eski Cermen dilindeki “frawan” sözcüğünden türetilen “Freyr” sözcüğü, etimolojik olarak İskandinav dilinde “efendi, bey” anlamına gelmektedir. Aynı zamanda bu sözcük, “Hanımefendi ya da kadın” anlamına gelen “Freya” sözcüğünün erkek adı olarak karşılığıdır.
Bereket tanrısı tarih boyu birçok uygarlığın mitolojisinde yer alsa da kendisinin rehine olarak verildiği mitolojik öykü pek azdır. Bu noktada Freyr’in diğer tanrılardan ayrıldığını söylemek mümkün. İskandinav coğrafyası için yaz mevsiminin, “Bereket”in zorunlu ve gerçekçi bir karşılığı olduğunu söylemek yanlış olmaz elbette. Yanı sıra, toplumların ait olduğu coğrafya ve geçirdikleri zihinsel tarihi evrim de göz önünde bulundurulduğunda, nice zaman önce yitirdiğini düşündüğü bereketi, coğrafyanın zorlu koşullarının da etkisiyle geri almak istercesine çalışkan ve disiplinli yaşayan İskandinav halkı arasında da ruhen hala yaşadığını söylemek, pek de yanlış bir saptama olmayacaktır.
Ne diyorduk yazının başında? Üçüncü kişi… Evet. Gitmesine rağmen bu denli kalan bir mevsim var mıdır yazdan başka? “Yaz geçer” derken bile kalanı yazan Murathan Mungan da mı haksız yani? Kuşkusuz, Freyr, onu tanıdığımdan beri benim için de ayrı bir konuma sahip. O ki benim için gidenlerin arasında en çok kalandır, hiç olmadığı bir dünyanın, hiç uğramadığı coğrafyasında, gitmekte olan gençliğin, geride bıraktığı, yuva bereketine sürülen, çocuksu adımlarında…